Şirketlerin yarısından fazlası iş süreçlerinde yapay zeka ve IoT kullanıyor

Şirketlerin yarısından fazlası iş süreçlerinde yapay zeka ve IoT kullanıyor

Yakın zaman önce yapılan bir Kaspersky araştırması, şirketlerin %50’sinden fazlasının altyapılarında Yapay Zeka (AI) ve Nesnelerin İnternetini (IoT) kullandıklarını ortaya koydu. Ayrıca şirketlerin %33’ü bu birbirine bağlı teknolojileri önümüzdeki iki yıl içinde benimsemeyi planlıyor. Orta Doğu, Türkiye ve Afrika (META) bölgesinde katılımcıların %55’i yapay zekâyı uygulamaya koymuş durumda ve %34’ü önümüzdeki dönemde bunu yapmayı planlıyor. Nesnelerin İnterneti ise kuruluşların %44’ünde kullanılıyor ve %45’i bunu ilerde kullanmayı planlıyor. Uzmanlar, işletme sahiplerinin kendilerini güvence altına almak için doğru niteliklere sahip siber güvenlik çözümlerine sahip olmalarını tavsiye ediyor.

Birbirine bağlı teknolojiler, internete ve birbirine bağlı cihazların, sistemlerin ve uygulamaların büyüyen ağını simgeliyor. Bunlar işletmeleri dönüştürerek daha fazla veri toplamalarını ve süreçleri otomatize etmelerini sağlıyor. Ancak bu teknolojiler işletmenin varlıklarını güvence altına alırken ve müşterileri korurken, yeni riskleri ve zorlukları da beraberinde getiriyor.

Kaspersky, şirketlerin birbirine bağlı teknolojilerin getirdiği zorlukların önüne geçmesine yardımcı olmayı amaçlayan ve siber güvenliğin bu yeni döneme nasıl uyum sağlaması gerektiğine ilişkin kritik soruları yanıtlayan “İş dünyasının geleceğini birbirine bağlamak” adlı bir çalışma gerçekleştirdi. Şirket bu amaçla Kuzey Amerika, Latin Amerika, Avrupa, Orta Doğu, Türkiye ve Afrika, Rusya ve Asya-Pasifik’ten 560 üst düzey BT güvenlik lideriyle anket yaptı.

Bu ankette Kaspersky, katılımcıların aşağıdaki teknolojiler hakkında ne düşündüğünü incelemeye çalıştı:

Yapay Zeka (AI), 
Nesnelerin İnterneti (IoT), 
Artırılmış gerçeklik (AR), Sanal gerçeklik (VR) ve dijital ikizler,
6G ve birleşik bulut ağları,
Merkezi olmayan uygulamaları, blok zinciri akıllı sözleşmelerini ve kullanıcı tarafından yönetilen verileri mümkün kılan Web 3.0,
İşbirliğine dayalı ortamlarda sorunsuz veri paylaşımına olanak tanıyan veri alanları.

Yükselen Teknolojilerin İşletmelere Etkisi

Araştırma, yapay zeka ve IoT’nin şirketlerin sırasıyla %54 ve %51’i tarafından halihazırda kullanıldığını ortaya koydu (META’da bu oranlar %55 ve %44). Her üç şirketten biri iki yıl içinde bu teknolojileri benimsemeyi planlıyor (META’daki şirketlerin %34’ü yapay zeka ve %45’i IoT kullanmayı planlıyor). Veri alanları işletmelerin %32’si tarafından kullanılıyor ve neredeyse yarısı (%49) yakın gelecekte bunları benimsemeyi planlıyor (META için oranlar %34 ve %45).

Birbirine bağlı diğer teknolojiler (dijital ikizler, AR, VR, web 3.0, 6G ve birleşik bulut ağları), ankete katılan her beş şirketten yalnızca biri (%20-21) tarafından kullanılıyor. Ancak katılımcıların %70’inden fazlası bunları yakında iş süreçlerine entegre etmeyi düşünüyor. META bölgesindeki rakamlar da benzer, sadece 6G ve birleşik bulut ağları biraz farklı. Katılımcıların %18’i bunları halihazırda kullanıyor, %80’i ise kullanmayı planlıyor.

Yapay Zeka, IoT ve Diğer Yenilikçi Teknolojilerin Güvenliği

Yapay zeka ve IoT çok yaygınlaştığı için yeni siber saldırı vektörlerine karşı savunmasız kalıyor. Araştırmaya göre kurumların %16-17’si yapay zeka ve IoT’nin korunmasının ‘çok zor’ veya ‘son derece zor’ olduğunu düşünürken (META’da %18 ve %16), yapay zeka kullanıcılarının sadece %8’i ve IoT sahiplerinin %12’si şirketlerinin tamamen korunduğuna inanıyor (META’da %9 ve %14).

Bununla birlikte, sonuçlardan da görüleceği üzere teknolojilerin uygulanması ne kadar az yaygınsa, şirketlerin bunları koruması o kadar zorlaşıyor. Bunun tersi de geçerli. Örneğin en az benimsenen AR/VR ve birleşik bulut ağları, siber savunma açısından korunması en zor teknolojilere karşılık geliyor ve şirketlerin %39-40’ı bunların güvenliğinin sağlanmasının zor olduğunu belirtiyor (META için %37-38).

Kaspersky Kurumsal Ürünler Başkan Yardımcısı Ivan Vassunov, konuya ilişin şunları söylüyor: “Birbirine bağlı teknolojiler muazzam iş fırsatlarını beraberinde getirirken, aynı zamanda ciddi siber tehditlere karşı savunmanın zor olduğu yeni bir dönemi başlatıyor. Toplanan ve iletilen veri miktarının artmasıyla birlikte siber güvenlik önlemlerinin güçlendirilmesi gerekiyor. İşletmeler kritik varlıklarını korumalı, birbirine bağlı ortamın genişlediği bir ortamda müşterilerinde güven oluşturmalı ve birbirine bağlı teknolojinin getirdiği zorluklarla mücadele etmek için yeni çözümleri kullanabilmek amacıyla siber güvenliğe yeterli kaynak ayrılmasını sağlamalıdır. Yapay zeka ve IoT’yi altyapılarına entegre eden işletmelerin, siber tehditleri erken aşamalarda tespit etmek ve etkili savunma sağlamak için bunları Konteyner Güvenliği ve Genişletilmiş Tespit ve Yanıt çözümleriyle koruması gerekiyor.” 

Birbirine bağlı teknolojilerin getireceği değişimin ölçeği göz önüne alındığında, kuruluşların bunları uygulamak ve korumak için uygun stratejiler geliştirmesi gerekiyor. Kaspersky, araştırmanın bulgularına dayanarak kurumların birbirine bağlı teknolojileri korumaya hazır olmalarını sağlamak için dört etkili yol öneriyor:

1. Güvenli tasarım ilkelerini benimseyin. Siber güvenliği yazılım geliştirme yaşam döngüsünün her aşamasına entegre edin. Tasarımdan itibaren güvenli yazılım ve donanım, siber saldırılara karşı dirençli hale gelir ve dijital sistemlerin genel güvenliğine katkıda bulunur. Örneğin KasperskyOS tabanlı Cyber Immune çözümleri, şirketlerin tehdit yüzeyini en aza indirmesine ve siber suçluların başarılı bir saldırı gerçekleştirme kabiliyetini önemli ölçüde azaltmasına olanak tanır.

2. İşgücünüzü eğitin ve becerilerini artırın. Siber farkındalığa sahip bir kültür oluşturmak, çalışanların bilgi edinmesini ve bunları uygulamaya koymasını sağlayan kapsamlı bir strateji gerektirir. Kaspersky Expert eğitimi InfoSec uzmanlarınızın becerilerini geliştirebilir ve şirketinizi saldırılara karşı koruyabilir.

3. Siber güvenlik çözümlerinizi yükseltin ve Kaspersky Extended Detection and Response (XDR) gibi merkezi ve otomatik platformları kullanın. Şirketler birbirine bağlı teknolojileri benimsedikçe, birden fazla kaynaktan telemetri toplayıp ilişkilendirmelerine ve etkili tehdit tespiti ve hızlı otomatik yanıt sağlamalarına olanak tanıyan daha gelişmiş özelliklere sahip siber güvenlik çözümlerine ihtiyaç duyarlar.

Birçok yapay zeka çözümü konteynerler üzerine inşa edildiğinden, bunların entegre edildikleri altyapıyı Kaspersky Container Security gibi şirketlerin geliştirme aşamasından operasyona kadar uygulama yaşam döngüsünün her aşamasında güvenlik sorunlarını tespit etmesine olanak tanıyan siber güvenlik ürünleriyle güvence altına almak önemlidir.

4. Regülasyonlara uyun. Siber güvenlik uygulamalarınızın değişen standartları ve yasal gereklilikleri karşılamasını sağlayarak yasal sorunlardan veya itibar kaybından kaçınmak için yasal düzenlemelere uyun.

Birbirine bağlı teknolojilere ilişkin ek bulguları içeren raporun tamamına bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz. 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Haber Kaynağı www.sektorel.com.tr

Haber Kaynağı ulusal24.com

Şirketlerin Formula 1den Öğreneceği 5 Siber Güvenlik Dersi

Şirketlerin Formula 1den Öğreneceği 5 Siber Güvenlik Dersi

Formula 1’in ve siber güvenliğin hızlı tempolu dünyasında başarı hıza, çevikliğe ve inovasyonun gücüne bağlıdır. F1 takımlarının stratejilerini ve araçlarını en yüksek performansa göre ayarlaması gibi, şirketlerin siber güvenlik ekipleri de dijital ortamlarını korumak için uyum sağlamalı, yenilik yapmalı ve iş birliği içinde olmalıdır. Ferrari takımının sponsoru global siber güvenlik lideri Bitdefender Antivirüs’ün Türkiye distribütörü Laykon Bilişim Operasyon Direktörü Alev Akkoyunlu, şirketlerin F1’den öğreneceği 5 siber güvenlik dersini sıralıyor.

Bir işletmeyi kendi sektöründe ön sıralara taşımak, yalnızca yenilikçi düşünmeyi değil aynı zamanda en beklenmedik alanlardan içgörüler elde etme becerisini de gerektirir. Bu durum özellikle; hızlı aksiyon almanın, hassasiyetin ve gelişmiş stratejilerin uygulandığı zamanlarda, işletmeleri rakiplerinden ayıran siber güvenlik alanında geçerli oluyor. Ferrari takımının sponsoru, global siber güvenlik lideri Bitdefender Antivirüs’ün Türkiye distribütörü Laykon Bilişim Operasyon Direktörü Alev Akkoyunlu, Formula 1 (F1) yarışlarının yüksek hızlı dünyasıyla benzerlikler gösteren ve şirketlerin dijital ortamdaki en zorlu yarış pistlerinde ustalıkla gezinmeleri için uygulayabilecekleri 5 önemli siber güvenlik dersini sıralıyor. F1’in adrenalin yüklü taktikleriyle siber güvenlik yaklaşımınızı güçlendirerek, kuruluşunuzu başarı ve güvenlikte yeni boyutlara taşıyabilirsiniz.

1. Hız ve görünürlük başarıyı belirler. Yarış pistinde ve siber güvenlik dünyasında hız, tartışmasız dikkate alınması gereken en önemli niteliklerden biridir. Ancak bir yarış sadece arabanın ne kadar hızlı olduğuyla değil, ne kadar çabuk adapte olabileceğinizle de kazanılır. Herhangi bir yarışta pist, araç ve hatta hava koşulları, işlerin nasıl ele alınması gerektiğini değiştirebilir. Bir sürücü bu değişikliklere ne kadar hızlı uyum sağlayabilirse, tüm yarış boyunca o kadar iyi donanıma sahip olacak ve bu da onlara rakiplerine karşı avantaj sağlayacak. Ortalama olarak, F1 araçlarının 0’dan 100 km/saat hıza 3 saniyeden daha kısa bir sürede hızlandığı ve 350 km/saatin üzerindeki maksimum hızlara ulaşabildiği bilinmektedir. Sonuç olarak, en iyi F1 sürücülerinin en yüksek tepki süresi 0,2 saniyedir. Bu reaksiyon hızı sadece sürüş için değil, yarış sırasında değişebilecek sayısız ayrıntı için de geçerlidir. Çok fazla değişken olduğundan görünürlük son derece önemlidir; bu nedenle bir F1 aracı 500’den fazla IoT sensörüyle donatılmıştır.

Kuruluşların ayrıca hızlı yanıt vermenin yanı sıra ortamları üzerinde maksimum görünürlüğe sahip olmaya da öncelik vermeleri gerekir. Tehdit ortamları ve saldırı yüzeyleri değiştikçe, bir departmanın güvenlik açığına ne kadar hızlı tepki verebileceği, bir tehdit aktörünün verebileceği zararı belirleyecektir. Bir siber güvenlik lideri stratejisini geliştirirken, yeni araçlar ve teknoloji satın almak isterken ve yeni siber güvenlik ortakları edinirken hız ve görünürlük ihtiyacı en önemli husus olmalıdır.

2. Müdahale yetenekleri fark yaratır. F1 yarışları tek bir yarışta 44 ila 78 tur arasında değişir; bu da anında müdahale ve dikkat gerektiren hatalara, sorunlara ve kazalara çok fazla yer olduğu anlamına gelir. Bir pistte veya otomobilin durumundaki küçük veya hafif değişiklikler bile sürücünün başarı şansını en üst düzeye çıkarmak için hızlı adaptasyon gerektirir.

Aynı şekilde, bir kuruluşun bilinen bir tehdide, güvenlik olayına ve hatta keşfedilen bir güvenlik açığına tepki verme süresi, yıkıcı bir uzlaşma veya kontrol altına alınan bir sorun arasındaki farkı yaratabilir. Genişletilmiş algılama ve yanıt (XDR) çözümüne ve gelişmiş yanıt yeteneklerine sahip bir kuruluş, kurtarma sürelerini kısaltabilir. Siber güvenlik liderleri, tehditlere karşı hızlı yanıt veren bir departman kurmayı önemseyen bir siber güvenlik stratejisi oluşturmalıdır. Hızlı hareket etme yeteneğiniz siber güvenlik departmanınızın yeteneklerine dahil edilmelidir. Ne kadar hızlı tepki verirseniz kuruluşunuzun maruz kaldığı risk o kadar az olur.

3. İnovasyon alışılmışın dışında düşünmeyi gerektirir. F1 yarışları büyük ölçüde teknolojik yeniliğe dayanır. F1 takımları; rekabet avantajı elde etmek amacıyla temel ölçümleri takip etmenin yeni ve daha verimli yollarını bulmak için Ar-Ge’ye yatırım yapıyor. Otomobilin performansını, dayanıklılığını artıran bu geliştirmeler, bir yarış sırasında milyonlarca veri noktasını gerçek zamanlı olarak analiz edebilen gelişmiş bilgisayar sistemlerinin yanı sıra performansı ve yakıt verimliliğini artıran mühendislik ilerlemelerini (tüketici araçlarına aktarılan teknoloji) içeriyor.

Aynı şekilde siber güvenlik departmanlarının da inovasyon söz konusu olduğunda kalıpların dışında düşünmesi gerekiyor. Teknolojik ilerlemeler yeni tehditlere karşı savunmayı iyileştirmeye devam ediyor. Bu çerçevde siber güvenlik sektörü doğrudan korumanın ötesinde gelişim gösterdi. Bu gelişimi bünyesine adapte etmek isteyen siber güvenlik departmanları, yalnızca önlemeye odaklanan çözümlerin ötesine geçmeli. Yapay zeka destekli analizler, gelişmiş tespit ve tanımlama yazılımları ve özellikle bulut tabanlı olmak üzere karmaşık ortamlara tam görünürlük sağlamak üzere tasarlanmış platformları da içeren yeni teknolojik yeniliklerden yararlanmalıdır.

4. Başarı etkin ekip çalışması ve iş birliğine bağlıdır. F1 takımları çok sayıda kişiden oluşur ve hepsinin tek hedefi sürücünün ve aracın yeteneklerinin en iyi şekilde performans göstermesini sağlamaktır. Siber güvenlik ekipleri ise bunu iş birliği, iletişim ve hız yoluyla yapabilir. Ancak optimum performans için bu ekip çalışması ve iş birliği kültürünün, bir kuruluşun siber güvenlik departmanının ötesine geçmesi gerekir. Tıpkı tek bir araca ve yarışçıya atfedilen birden fazla rol ve sorumluluğun olması gibi, herhangi bir güvenlik olayından, tehlikeden veya veri ihlalinden etkilenen birden fazla paydaş ve departman da vardır.

Bu, güvenliğin ihlal edildiği tüm departmanların yanı sıra ilk savunma hattı olan BT ve siber güvenliğe ek olarak geçerlidir. Bu ekipler ve paydaşlar, bir sorun karşısında ne kadar yakın ve hızlı harekete geçebilirlerse, sorunu kontrol altına almak için o kadar hızlı çalışacaklar ve nispeten sorunsuz bir iyileşmeyi sağlayacaklardır. Bu nedenle etkili bir siber güvenlik lideri, kendi departmanının ötesinde bir güvenlik kültürü oluşturmaya çalışmalı ve bir güvenlik olayının meydana gelmesi durumunda paydaşların rollerini ve sorumluluklarını bilmelerini sağlamak için paydaşlarla birlikte çalışmalıdır.

5. Bir ekibin iyi çalışması için güven gereklidir. Bir takımdaki tüm tarafların F1 yarışlarında hareket etme hızı göz önüne alındığında, güven inanılmaz derecede önemlidir. Herhangi bir ikinci tahmin veya tereddüt, değerli saniyelerin kaybedilmesine neden olabileceği ve yarışın kazanılması veya kaybedilmesi arasındaki farkı yaratabileceği için sürücülerin takımlarına güvenmesi gerekir.

Aynı şekilde siber güvenlik liderlerinin de çözümlerine, süreçlerine, kontrollerine, teknolojilerine ve ekiplerine güvenmeleri gerekiyor. Ancak hem siber güvenlik hem de F1 takımları açısından bu güvenin kör olmaması gerekiyor. Şirketler, bu önlemlerin amaçlandığı gibi çalıştığından emin olmak için testler gerçekleştirmeli, performansta herhangi bir boşluk olup olmadığını veya herhangi bir ekibin en iyi şekilde performans sergilemek için gerekli kaynaklara sahip olup olmadığını görmek için yıllık değerlendirmeler yapmalı, sürekli senaryo planlaması ve testler yapmalıdır.

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Haber Kaynağı www.sektorel.com.tr

Haber Kaynağı ulusal24.com

Yapay zeka destekli yerelleştirme, şirketlerin başarılarına yeni bir boyut katıyor

Yapay zeka destekli yerelleştirme, şirketlerin başarılarına yeni bir boyut katıyor

 

Çeviri ve yerelleştirme, benzer görünseler de farklı amaçlara hizmet eden iki farklı unsur. Sözkonusu süreçler, birlikte çalıştığında iş dünyasında verimli sonuçlar elde ediliyor. Bu noktada yapay zeka çeviri aracı DeepL; yerelleştirme sürecini kolaylaştırmak ve hızlandırmak için önemli bir araç olarak kendini geliştiriyor.

Çeviri, metnin bir dilden diğerine aktarılması anlamına geliyor. Yerelleştirmeyse çevirinin de ötesinde; aktarıldığı dilin kültürel, dilbilgisel ve yapısal gereksinimlerine göre uyarlanmasını hedefleyen daha kapsamlı bir süreç olarak tanımlanıyor. Burada çeviri sadece bir adım olarak yer alıyor. Devamında aktarılan metnin yerel gereksinimlere uygun hale getirilmesi; o dilin ve kültürün inceliklerini göz önünde bulundurulması ve bölgedeki insanlara hitap edecek şekilde uyarlanması gerekiyor. Özetle çeviri, daha uzun ve karmaşık olan yerelleştirme sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır ve iki kavram birlikte çok iyi çalışır. Özellikle de yapay zeka çevirisi kullanıldığında.  

Yapay zeka çevirisi anında sonuç veren otomatik bir makine öğrenimi sürecidir. Hızları ve doğrulukları sayesinde, yapay zeka çeviri araçları yerelleştirme sürecine çok iyi uyum sağlar ve hatta iş akışlarını kolaylaştırmak ve verimliliği artırmak için kullanılabilir. 

İş dünyasında yapay zeka destekli yerelleştirme 

Yerelleştirme günümüzde iş dünyasının en önemli ögelerinden biri haline geldi. Bu sayede küresel kuruluşlar, hedef kitleleriyle kendi ana dillerinde buluşabiliyor ve onların kültürel tercihlerine uygun ürün ve hizmetler sunabiliyor. Bağımsız araştırma şirketi CSA Research’ün yayınladığı sonuçlara göre online alışveriş yapanların yüzde 76’sı, kendi ana dillerinde bilgi içeren ürünleri satın almayı tercih ediyor. Aynı araştırmaya göre bu grubun yüzde 75’i de müşteri hizmetlerinin kendi dillerinde olmasının tekrar alışveriş yapma olasılıklarını yükselttiğini söylüyor.[1] 

Dolayısıyla hem yeni pazarlara ulaşmak isteyen, hem de müşteri memnuniyetini artırmakla ilgilenen kuruluşlar için yerelleştirme; müşterileriyle en rahat oldukları yerde, kendi ana dillerinde buluşmasını sağlıyor. Bu konuda DeepL, kullandığı yapay zeka ve makine öğrenme yetenekleriyle yerelleştirme  süreçlerinde destek sunuyor.

Haber Kaynağı www.sektorel.com.tr

Haber Kaynağı ulusal24.com

Amerika’da “En kötü işveren” konumunda yer alan şirketlerin sıralaması belli oldu: Apple ilk sırada! – Teknoloji

Amerika’da “En kötü işveren” konumunda yer alan şirketlerin sıralaması belli oldu: Apple ilk sırada! – Teknoloji





Amerika’nın en kötü işverenlerini belirlemek için özgeçmiş oluşturma platformu Resume.io’nun ABD’deki en iyi 100 şirketin LinkedIn verilerini incelemesi sonucu dikkat çekici sonuçlar ortaya koydu.

Araştırmaya göre, Tesla, Goldman Sachs ve Mastercard gibi başarılı şirketlerin çoğu, çalışanlarını elde tutma oranları açısından en kötü 10 işveren arasında yer aldı.

Apple, listenin başında yer aldı. Dünyanın en değerli şirketi olan Apple, CEO Tim Cook yönetiminde, sadece 1.7 yıllık ortalama çalışma süresiyle en kötü işveren olarak belirlendi. Özellikle 2022’de, personelinin Meta’ya geçmesini engellemeye yönelik girişimlerde bulundu, ancak en iyi mühendislere yüklü hisse senedi ikramiyeleri teklif etmesine rağmen istifa eden çalışanlarının sayısı arttı.

Meta (Facebook) ve Amazon, 1.8 yıllık ortalama çalışma süresiyle ikinciliği paylaştı. Amazon, özellikle depo ve teslimat personeline yönelik kötü muamelesi nedeniyle eleştirilerle karşılaşıyor. Çalışanların tuvalet molası bile vermedikleri iddiaları gündeme gelmişti. Meta ise pandemi sonrası işten çıkarmalar nedeniyle çalışan memnuniyetsizliğiyle uğraşıyor.

Sağlık sigortası sağlayıcısı Elevance Health, 110 milyar dolar değeriyle dördüncü sırada yer alarak, listenin tek teknoloji alanı dışında olan şirket oldu.

Tesla, Elon Musk’un talepkâr patronluk tarzıyla biliniyor. Musk, çalışanları işten çıkarmak veya kısa süreli proje teslim tarihleri vermek konusunda eleştirilere maruz kalmıştı. Geçen yıl, uzaktan çalışmanın kabul edilemez olduğunu belirtmiş ve bazı çalışanların ofiste daha fazla zaman geçirmelerini talep etmişti.

EN KÖTÜ İŞVERENLERİN TAMAMI ŞU ŞEKİLDE LİSTELENİYOR:

1. Apple

2. Amazon ve Meta

3. Elevance Health

4. Tesla

5. AMD ve ServiseNow

6. Salesforce ve Next Era Energy

7. S&P Global ve TJX

8. Goldman Sachs

9. Abbott, Vertex ve Netflix

10. NVIDIA ve Mastercard


Haber Kaynağı www.aykiri.com.tr

Haber Kaynağı ulusal24.com

Cisco’dan Şirketlerin Sürdürülebilirlik Hedeflerini Destekleyecek BT Ödeme Çözümü: Cisco Green Pay – Ulusal24.com

Cisco’dan Şirketlerin Sürdürülebilirlik Hedeflerini Destekleyecek BT Ödeme Çözümü: Cisco Green Pay – Ulusal24.com

Cisco, müşterilerin çevreyle ilgili hedeflerine ulaşması için sürdürülebilir bir BT stratejisi oluşturmalarını kolaylaştıracak ödeme modeli Green Pay’i tanıttı. Yeni çözüm, beş yıl için öngörülebilir ödeme planlarıyla ve başlangıçta yüzde 5’lik ekipman teşviği ile müşterilerin sürdürülebilirliğe yönelik ihtiyaçlarını karşılarken, döngüsel ekonomiye girmelerini de sağlayacak. 

 

Cisco sürdürülebilir teknolojilerinin döngüsel kullanımını destekleyen, Cisco Green Pay adlı ödeme çözümünün piyasaya sunulduğunu duyurdu. Bu çözüm, müşterilerin döngüsel ekonomiye girmelerine olanak verecek ve sürdürülebilirlik hedeflerini karşılamalarına yardımcı olacak. Süre sonunda ürün Cisco tarafından ücretsiz olarak geri alınacak.

 

Cisco EMEAR Başkanı Wendy Mars yeni çözümle ilgili şunları söyledi: “Çevresel, sosyal ve kurumsal sorumluluk yalnızca işimizdeki uygulamalarda ve ürünlerimizde yerleşik olmakla kalmıyor bunlar aynı zamanda müşterilerimiz için bir öncelik niteliği taşıyor. Cisco’nun bu yeni ödeme çözümü, müşterilerimize daha az kaynak tüketen güvenilir BT çözümleri sunuyor ve en son inovasyonlardan yararlanmalarını sağlıyor.” 

 

Cisco Green Pay, Cisco donanımı için yüzde 5 teşvik, beş yıl için öngörülebilir ödemeler ve ücretsiz ürün iadeleri sunuyor. Ekipman iade edildiğinde müşteriye döngüsel ekonomiye girdiğini doğrulayan bir sertifika veriliyor. Diğer özellikler arasında ise şunlar bulunuyor:

 

Green Meraki®, Cisco IoT portföyü, akıllı binalar ve Hizmet Sağlayıcı (SP) altyapısı gibi Cisco’nun sürdürülebilir teknolojileri için geçerli.
Müşteriler Cisco yazılımları ve hizmetlerini de pakete dahil edebiliyorlar.
Süre sonunda müşteriler ekipmanı iade ediyorlar veya bir yıl daha uzatma seçeneğine sahip oluyorlar. 
Çözüm şu anda; Avusturya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, İrlanda, İtalya, Hollanda, Norveç, Polonya, Portekiz, İspanya, İsveç, İsviçre, Türkiye, Birleşik Krallık dahil Avrupa ve Orta Doğu’daki belirli bazı ülkelerde sağlanıyor.  
Bu çözüm, Cisco’nun döngüsel ekonomiye geçişe yönelik diğer sürdürülebilirlik çalışmalarını (Environmental Sustainability Specialization and Takeback Incentive ortaklığı duyurusu ve Send IT Back uygulaması gibi) tamamlıyor.
Çözüm aynı şekilde, Cisco’nun 100 ürün iadesi taahhüdünü hızlandırıyor ve Cisco’nun 2040’a kadar net sıfır olma hedefini destekliyor. 

 

Ellen McArthur Foundation’a göre, döngüsel ekonomi tek başına, yenilenebilir enerjiye geçişle çözülemeyecek küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 45’ini önlemeye katkıda bulunabilir. Döngüsellik, Avrupa’nın yeni sürdürülebilir büyüme gündeminin temel yapı taşlarından biri ve EMEA ülkelerindeki BT departmanları için çevresel sürdürülebilirlik çok önemli hale geliyor. 2022 Mart ayında Canalys araştırmasına katılan 311 kanal ortağından, EMEA bölgesinde yer alan her 4 katılımcıdan 1’i çevresel sürdürülebilirliğin müşterilerin teklif taleplerinden üçte birinden fazlasında yer aldığını bildirdi. Bu noktada, Cisco Green Pay, müşterilerin teknolojilerin sürdürülebilirliğiyle ilgili artan endişelerini gidermelerine olanak sağlayacak. 

 

Cisco Capital EMEA Satış Lideri Guido Kessler ise bu çözümle ilgili şunları söyledi: “Cisco Green Pay, atığı en aza indiren döngüsel bir ödeme modeli sunarak müşterilerin sürdürülebilir bir BT stratejisi oluşturmalarını ve çevresel, sosyal ve yönetişim hedeflerine ulaşmalarını kolaylaştırıyor. Bu ödeme çözümüyle Cisco, müşterilerin daha fazla öngörülebilirlik ve sürdürülebilirlik ihtiyacını karşılayabilir.”  

 

Cisco sürdürülebilir, döngüsel ve kapsayıcı bir geleceği desteklemeye yönelik taahhüdü için çalışmaya devam ediyor. İşte Cisco’nun bu yönde attığı adımlar: 

2021’de Cisco, 2025’e kadar tüm küresel Kapsam 1 ve Kapsam 2 emisyonlarında net sıfıra ulaşma ara hedefiyle 2040’a kadar (ürün kullanımı, operasyonları ve tedarik zinciri dahil) tüm Kapsam 1, Kapsam 2 ve Kapsam 3 emisyonlarında net sıfır hedefi koydu.

Ocak 2018’de Dünya Ekonomik Forumu’nda Cisco CEO’su Chuck Robbins ve diğer 8 teknoloji sektörü yöneticisi Capital Equipment Pledge’i imzaladılar. Bu anlaşmada Cisco istek üzerine yüzde 100 ürün iadesinin müşteriler için ücretsiz olacağını taahhüt etti. Cisco Green Pay, iade edilen ve yeniden üretilen ürün sayısını artırmaya yardımcı olmak için, satın alma yerine döngüsel BT’yi teşvik eden bir ticari modelle birlikte bu hedefi hızlandırmaya yardımcı oluyor.
2025 mali yılı itibariyle, yeni Cisco ürünleri ve ambalajlarının hepsinde Döngüsel Tasarım İlkeleri yer alacak.
Product Takeback and Reuse Programı, Cisco donanımı sahiplerinin kullanım süresi sona erdiğinde donanım ürünlerini ücretsiz olarak iade etmelerine olanak sağlıyor. İade edilenlerin yüzde 99,9’u yeniden kullanılıyor ve geri dönüştürülüyor; böylece ekipman bilinçli bir şekilde elden çıkarılmış oluyor.
2021 mali yılında Cisco, Send IT Back uygulamasını genişleterek araçlarını, kullanım ömrü sona erdiğinde ürün iadesini kolaylaştıracak şekilde geliştirdi. Uygulama şu anda dünya çapında diğer pazarlarda da erişimi genişletme planlarıyla birlikte, ABD, Birleşik Krallık ve AB’deki Android ve iOS kullanıcıları tarafından kullanılabilir durumda. 
Cisco’nun sertifikalı yenilenmiş ürün segmenti Cisco Refresh, şirketin hammadde bağlılığını azalttı ve geçtiğimiz yıl 2,5 milyon pound (yaklaşık 1.133.980 kg) üzerinde donanımın çöpe gitmesini önledi. Program, Cisco’nun sürdürülebilirlik hedeflerinin karşılanmasına yardımcı oluyor ve çeşitli katma değerli yaşam döngüsü çözümleriyle sürdürülebilirlik taahhütlerini göstermek için somut yollar arayışında olan müşteriler için yarar sağlıyor. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

Haber Kaynağı www.sektorel.com.tr

İlgili

Haber Kaynağı www.ulusal24.com